16 Temmuz 2012 Pazartesi

█ ♫ ♪ Je vis où tu m'as laissé


Sadece sıcaktan değil ne bir de bu sıcaklarda ne yapacağımızı düşünmekten bayılma aşamasına geldiğimiz günler geçiriyoruz.
Gönül ister elbette sabahları kızgın kumlardan serin sulara atlamak, sudan çıkıp biraz güneşlenmek (hatta sevgilinin sürdüğü güneş kreminin koruyuculuğunun verdiği güven içinde) sonra birer bira eşliğinde güneşin son ışıltılarının da deniz üstünden cilveyle çekilip yerini aya ve yakamozlara bırakmasını seyretmek... Daha fazla devam edemeyeceğim sanırım.......
İnsanlar ortada olan gerçekler hakkında pek düşünmeyerek huzuru bulabiliyor, betimlediğim bu tabloyu yaşayanlar olduğunu pekala biliyoruz biz yaşamayanlar olarak ÇOK DÜŞÜNMEYELİM, KAFALARI YEMEYELİM. Bir insan pazartesi pazartesi niye düşünür, niye yazar ki bunları? Yok ama bu konuda da haksızlık etmeyeyim kendime en azından pazartesi sendromum yok, hafta sonu hafta başı fark etmiyor bir yerde. Klişeler hayatımızda o kadar yer etmiş ki bir yerlerde hayatta hepimizin başına gelen şeylerin resimleştirilmiş hali "Always happens..." "Fuck dude, it's exactly the same!!" başlıklı postları gördüğümüzde kendi içimizde farkında olmadan başlığı tekrarlıyoruz mesela. Senaryolaştırırsam en klişe örneklerden biri
| (Okul Zamanı) |
-Saat kaç? +20 Mart 2012 Salı 11.26
| (Tatilde) |
-Hangi gündeyiz? +.....
gibi
Her neyse çok uzattım sanırım artık toplamam gerekiyor.

Demem o ki ben de yine HOFFF ÇAK SICAK YEAAA YATILMIYO DA KALKILMIYO DA NAPSAM KİEEE diye serzenişlerdeyken dedim madem bu kanayan yaramızı blog yazısı haline getireyim. Hayır sorun sadece sıcak veya ne yapıp yapmama meselesi değil; yapacak şey bulmuyor muyuz buluyoruz. Yılmaz Özdil misali şimdi yapılabilecek şeylerden bir köprü oluşturabilirim size ancak sorun bir de benim bunların hiçbirinden bir tat almıyor oluşum. İzlemekte olduğum bir dizim var (ki bu diziyi okul zamanlarındaki dizi izleme hızımla izlesem yazın başından beri bütün sezonlarını 9 kere bitirirdim) ancak şu anda bir bölümü 3 günde falan izliyorum sıkılıp sıkılıp. Bir film açmadan önce seksen kere düşünüp kendime telkinlerde bulunurum "Bak Nehir, izlemiceksen hiç açma, filme de yazık etme kendine de eziyet etme bu ne ya bi topla kendini" kaç kitabın ilk sayfasını okuyup sonra onları ortada bıraktığımı hatırlamıyorum bile. Daha sonra o kitaplar hakkında şöyle söyleniyor tabi "Ha. Ya ben onu okuyacaktım da şöyle bi baktım, sonra bıraktım bi daha da kısmet olmadı" Depresyon zamanı kitaplarına yazık oluyor o yüzden. Görecelilik muhabbeti dolayısıyla isim vermeyeyim ama kabaca EN KRALI DA GELSE o kitap okunmuyor arkadaş.

<------- Bakın şu arkadaş en iyisini yapıyor. Bu sıcaklarda onun için de zor tabi o kıllarla dolu postunun içinde yavrum nerede ufak bir esinti bulsa yatıyor özellikle kanepe arkaları, kapı önleri ve banyo ha tabi bir de klimayı açtığım zamanlarda benim odam favorileri arasında. Yazılarını Uykusuz dergisinde "Akıl Fikir Ofisi" adlı köşeden bizlerle paylaşan Barış Uygur'un da dediği gibi DÜNYA KEDİLERE GÜZEL. Bu yazı nasıl buraya geldi inanın bilmiyorum ama hazır gelmişken ve yazıyı sonlandırırken DIŞARI ÇIKARKEN EVİNİZİN ÖNÜNE BİR KAP SU KOYMAYI UNUTMAYIN diyeyim. Kendinize iyi bakın başınıza güneş geçirmeyin, bol bol su için. Hoşça kalın, takipte kalın!

Giderken sizlere şu parçayla veda etmek isterim.